Bundan Sonra Tiyatro Nasıl Olacak?

Derleyen: Gonca ÇELİK

Birçoğumuz “tiyatrolar ne zaman açılacak” diye endişelenirken, The Stage editörü Alistair Smith, “The big question is not when theatres will reopen, it’s how[1] yazısında sormayı unuttuğumuz soruları soruyor ve çözüm aramak için tiyatrocuları birlik olmaya çağırıyor. Tiyatroların Eylül ayında veya gelecek yıl Ocak ayında açılması konuşuluyor. Önemli olan bu değil. Önemli olan tiyatrolar açıldığında tam kapasite çalışabilecek mi? Eğer kısıtlı bir kapasiteye izin verilecekse bu ne kadar sürecek? Kulis ve sahne çalışanları için ne tür kısıtlamalar olacak ve bu, çalışan sayısını nasıl etkileyecek? İnsanlar tiyatroya gelirken eskisi kadar rahat hissedebilecek mi? Toplu taşımayla mı, özel araçla mı gelecekler? Toplu taşıma kullanan insanlar daha çekingen davranacak belki tiyatroya tekrar gelmek konusunda. Oturma düzeni nasıl olacak? Ne gibi kısıtlamalar olacak? İşte tüm bu soruların cevabını aramak için Alistair Smith tiyatro emekçilerini birlikte olmaya ve plan yapmaya davet ediyor. Aksi takdirde bu planı devletin onların yerine yapacağının da altını çiziyor.

            Georgia Snow, The Stage’deki “Coronavirus: Programming could become less adventurous, artistic directors warn”[2] yazısında benzer kaygıları paylaşıyor. Derby Theatre’ın sanat yönetmeni Sarah Brigham’ın da içinde olduğu bir grup korona virüsten sonra tiyatro yapımcılarının daha az riskli işlere yer verip deneysel çalışmalara alan tanımayacağından endişe ediyor. Pandemi süreci tiyatroları üretim açısından çok zorda bıraktı ama en çok da ekonomik olarak yıkıma uğrattı. Bu durumun yapımcıları ekonomik kaygıyla hareket edip gişe yapacaklarına emin oldukları işleri listeye alıp diğer işleri görmezden gelmesine sebep olacağını iddia ediyorlar. Öyle ki “Bu oyunu programa koyamayız çünkü seyirci çekmiyor” gibi eski bahanelerin geri gelebileceğinden bahsediyor Brigham. ATC (Actors Touring Company) sanat yönetmeni Matthew Xia, Brigham ile aynı endişeleri paylaşmakla birlikte, ATC gibi daha küçük tiyatroların bu durumda ayakta kalıp, tiyatroyu eski haline getirmekte daha başarılı olacaklarını savunuyor. Bu tarz tiyatrolar zaten virüsten önce de kapasitesi 60 ve 200 arasında değişen toplulukların karşısına çıkıyorlardı. Ayrıca Xia, virüsten sonra ortaya çıkması beklenen bir araya gelme korkusunun insanları seçimlerinde daha titiz yapacağını da iddia ediyor. Böylelikle insanlar gerçekten iyi buldukları işlere gitmeyi tercih edecekler. Matthew Xia’a göre daha az riskli işler aslında çok küçük bir kitleye hitap ediyor. Bu yüzden yapımcıların programlarını hazırlarken daha dikkatli olması lazım. Tüm bunların yanında, çoğu tiyatro emekçisi işsiz kalma endişesi içinde. Yapımcıların işleri riske atmamak için bilindik oyuncular veya halihazırda bilinen yönetmenlerle çalışıp diğerlerine çok şans tanımayacağını düşünüyorlar. Eğer virüsten önce herhangi bir programın içinde değilse, virüsten sonra olması çok düşük ihtimal.

            Son olarak Katie Hawthorne, yine The Stage’deki “Live-streaming: digital may not save theatre but it can help shape the industry after Covid-19[3]”adlı yazısında, sadece canlı yayın ve dijital tiyatro arasındaki farkı belirtmekle kalmıyor, aynı zamanda “Bundan sonra tiyatro nasıl olmalı?” sorusuna bu süreçte karşılaştığımız sorunlardan yola çıkarak cevap veriyor. Tartışmayı canlılık üzerinden başlatan Hawthorne, “canlılık” kavramının, günümüze kadar nasıl değiştiğinden ve farklı platformlarda farklı seviyelerde deneyimlendiğinden bahsederken Facebook ve Instagram’ın canlılığının bile bir tutamayacağımızı ve her birinin kendine has bir deneyim olduğunu söylüyor. YesYesNoNo’nun kurucucu Sam Ward, canlı yayının da aslında tiyatroya gidip izlemek kadar farklı ve özel bir his olduğunu anlatmak istedik diyor son gösterileri “The Accident Did Not Take Place” için. Edinburgh ve Berlin’de gördüğü oyunlar üzerinden canlılığın tiyatrocular tarafından farklı şekillerde ortaya çıkarıldığından bahsediyor. Sanal gerçeklikle kurulan hatta bir robot tarafından sahnelenen bir oyun bile varken canlı yayın yapılan oyunlara takılı kalmamak gerek. Tam da bu noktada canlı yayın ve “digitally aided theatre” (dijitalle desteklenmiş tiyatro) arasında ayrım yapıyor. Bugün dijital tiyatro deyince akla ilk gelen online yayın yapan tiyatrolar, tabii ki de tiyatroyu olduğu durumdan çıkarmayacaklar. Buna karşın eğer tiyatro dijitali kendine araç edinip bu konuda eksikliğini görürse korona virüs sonrası tiyatro kendine bambaşka bir yol çizebilir. İngiltere’deki tiyatroların virüsün getirdiği bu süreç içinde dijital gelişmeyi destekleyecek altyapısının olmadığının ortaya çıktığını söyleyen Hawthorne, aynı zamanda sanatçılar için de eğitimlerin düzenlenmesi gerektiğini savunuyor. Benzer şekilde Lyn Gardner,“Digital presents a challenge to theatre – YouTube is not always the answer”[4] yazısında Curious Directive gibi VR ve AR teknolojilerini kullanan tiyatroların istisna olduğundan yakınıyor. İngiltere’deki tiyatrolar dijitali pazarlama anlamında çok fazla kullanırken, yeni şeyler denemek ve araştırmak için yeterli teknoloji departmanlarına sahip değiller. Bu çalışmalar yapılmadan ve dijitalleşmeye karşı olan önyargı yıkılmadan dijitalleşmenin tiyatroyu kurtarmasını bekleyemeyiz.


[1] Asıl soru tiyatroların ne zaman açılacağı değil, nasıl açılacağı. 29 Nisan 2020

[2] Koronavirüs: sanat yönetmenleri uyarıyor, program hazırlamak daha az cüretkâr olabilir. 27 Nisan 2020

[3] Canlı yayın: Dijitalleşme tiyatroyu kurtarmayabilir ama Covid-19 sonrası endüstriyi şekillendirmeye yardım edebilir. 30 Mart 2020

[4] Dijital Tiyatroyu Mücadeleye Sokuyor- YouTube Her Zaman Çözüm Değil. 11 Mayıs 2020

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s