Katja Grawinkel-Claassen
Çeviren: Erce Kardaş

Dijital Mekanda Canlılık – Korona ve sosyal mesafe zamanlarında tiyatronun internet ile imtihanı
Korona ve “sosyal mesafe” zamanında kültürel dijital etkinliklerin sayısı patladı. Başlangıçta tiyatrolar performanslarının canlı yayınlanması yükselişe geçti. Özellikle sunum ya da yuvarlak masa gibi tartışma formatları, toplulukların bir araya gelememesinden ve seyircisiz ‘’hayalet temsilleri’’ gerçekleşmesiyle, ekrana canlı bir şekilde geçiş yaptı.Tıpkı okulların, üniversitelerin, işletmelerin sosyal izolasyon ve virüsten korunmak için belli teknolojilere başvurup ‘’home ofis’’e geçiş yaptığı gibi, tiyatro da bu şekilde yüzünü teknolojiye döndü.
NEOLİBERAL KÜLTÜR
Şu da söylenebilirdi: Bu eşi benzeri görülmemiş istisnai durumda, kültürel kurumlar olarak geri çekilip, bir mola veriyoruz, yavaşlamaya odaklanıyoruz ve kaynaklarımızı (hangi kaynaklar?) başka amaçlar için kullanılabilir hale getiriyoruz.
Meclisin olanakları olmasa – parlamentodan gösterilere, spor etkinliklerine, kilise hizmetlerine, konserlerden düğünlere ve cenaze törenlerine kadar – tiyatro da bu ani kamusal yaşam kaybıyla yas tutan bir yer olabilirdi. Şehrin karakteristik, mütevazı yerleri eksik kalıyor. Ama aynı zamanda krizden sonra etkinleştirilmesi gereken haklar da.
Tam da bunun tersi bir refleks gösterildi: Tiyatro, bu zamanda kendini “temel gıda” olarak öne sürüyor ve anında yüksek yoğunlukta bir dijital üretime başlıyor. Bu hareketlilik, tiyatronun Netflix gibi ayrıcalıklı bir eğlence platformuna dönüşmesi gibi bir tehdit de oluşturuyor. Refleks sanatçılardan başlarsa anlaşılabilir. Şu anda prova yaptıklarınız ve sunduklarınız bir fırsat. Böyle bir ortamı bir daha asla yakalayamayabilirsiniz. Buna varoluşsal olarak tehdit edici bir durum eşlik eder. Binalar ve kurumlar kısmen sanatçıların varoluşsal kaygılarına ortaklar: Oyun oynamazsak, hala ne değerimiz var? Programsız bir tiyatro nedir? Seyirciler “hala onun içinde” ve evde tek başına mı oturuyor ya da izleyiciler sadece salonda topluluk olursa mı izleyicidirler?
OLGUNLAŞMAMIŞ UYGULAMALAR
Neoliberal kültürdeki kamu kurumlarının, Korona’dan çok önce içselleştirdikleri haklı çıkma baskısının kırıldığı yer burasıdır. Daha fazla üretmeliyiz, daha fazla göstermeliyiz, daha fazla sosyal görev üstlenmeli, ilgi göstermeli ve kendimizi kanıtlamalıyız! Haklı çıkma baskısı son yıllarda dijitalleşme sayesinde daha da artmıştır. Şimdi ise kendini bu düşünce güçlendiriyor: “Size dijital dünyaya ayak uydurmanızı söyledik. Şimdi ne yapabiliyorsunuz görelim!”
Günümüzde, olgunlaşmamış dijital uygulamalar, genellikle hiç kimsenin talep etmediği, online içerikler üretmek için kullanılmaktadır. Bu ‘’kısa devre’’ olarak adlandırabileceğimiz tehlikeli süreçte dikkatli olmalıyız. Bir an için durup düşünmeli ve sadece içeriğin keyfiliğine yol açmayan, aynı zamanda kamu kurumlarının kendine has özelliklerini de göz ardı etmediğimiz bir yapıda ilerlemeliyiz. Aynı zamanda bu krizi, geleneksel kültür kurumlarının uzun vadeli bir hedef olarak belirlemiş olduğu dijital yapılanmayı hızla benimsemeleri için kullanmak cazip olabilir. Ayrıca, daha önce zaman ve kaynak eksikliğinden deneyemediğimiz formatları denemek de eğlenceli olabilir. Elbette şimdi denenmekte olan her şey, mükemmel olmak zorunda değil.
Tiyatro, zaman ve mekân eş zamanlılığının birleşimidir: Şimdiki zamanda var olma. Aynı anda tek bir yerde bulunulması. Bu ortak var olma bir kolektif yaratır. Teknolojik medyanın gelişmesiyle birlikte, “mutlak anda olma” (Erika Fischer-Lichte) yeni bir isim kazanmıştır: “Canlı”. “Canlılık” medyalaşmanın bir etkisidir – tam tersi değil (Philip Auslander). Sadece kayıt teknolojisinin icadı ile mevcut gösterimleri “canlı” olarak algılamak mümkün olmuştur.
DİJİTALE DİRENEN TİYATRO
Bu teknolojilerden önce “canlı” bir performans yoktu, çünkü bu kategori ilk olarak karşıt bir olasılıkla anlam kazanıyor. Canlı performans beyaz bir kalıptır. Bu kavram, ancak farklı bir ortamda olup, performansın kaydedilmesi ve böylece tekrar izlenmesi mümkün olduğunda mantıklıdır. Böylece tiyatro ancak sinema, ses kaydı, televizyon gibi olanaklar bir arada olursa “canlı sanat” haline gelebilir. Önceden üretilmiş malzemenin aksine. Ama müzede ziyaret edebileceğiniz bir sergiden farklı, eğer zamanınız varsa. Tiyatro, üretim ve tüketimin aynı anda yapıldığı yerdir. Auslander tiyatronun bu niteliğini “klasik canlılık” olarak adlandırır. Bu canlılık, genellikle gerçeklik olarak ideolojikleştirilir, dijitalleştirilmiş kitle kültürü dünyasına direniş olarak gerçek, otantik ya da orijinal tiyatro ile eş anlamlı olarak “yaşar”. Tiyatro, uzun zamandır bu rolde kendini oldukça rahat hissetti.
Canlı kavramı, teknoloji ve performans arasındaki ilişkiyle her zaman ilgili olan çok farklı anlamlara ve imalara sahip olabilir. Televizyonda canlı yayın bağlamında, Friedrich Kittler, “çıkan verinin üretim hızı, işlendiği makinede trafiğe yol açmayacak şekilde oluşmalıdır” tanımını yapar. Yayın ve kayıt arasındaki aralık sıfıra düşer – virüs hakkında her saat yeni haberlerin çıktığı bu zamanlarda oldukça iyi bir yayın kalitesi. Ancak İnternet’ten yayın ve kayıt durumunun eş zamanlı olması çok da gerekli olmayabilir. Buradaki “canlı” kavramı, akış halindeki malzemenin, Cloud’dan eş zamanlı olarak aktarılması için artık fiziksel bir yerin olmadığı anlamına gelir. (elbette fiziksel bir konuma sahiptir, ancak nadiren alıcıya geçer. Bu başka bir soru…)
MEDYA ARACILIĞIYLA TOPLULUK
Philipp Auslander, 2008 yılında şöyle yazmıştır: ” Sıklıkla toplumu inşa eden şeyin canlı performans deneyimi olduğu söylenir.
Sascha Westphal, nachtkritik.de’deki yazısında şöyle söylemiştir: “Tabii ki, sanat, özellikle de zorunlu kalırsa, internete de göç edebilir. Ancak sosyal işlevinin önemli bir bölümünü kaybeder.”
Lothar Schröder, Rheinische Post’ta şöyle yazıyor: “Bugüne kadar süren ve kültürel algımız için anlam taşıyan toplumsal yaşamımız, git gide kaybolmakta.”
Ancak medya aracılığıyla topluluk oluşturmak da mümkün değil mi? Tabii ki, bu farklı bir topluluk biçimidir, ancak tiyatronun – dünyanın geri kalanı gibi – internette var olabildiği zamanlarda, bu imkânı zevkle deneyimlemelisiniz. Philip Auslander, sadece klasik canlı kavramının değil, aynı zamanda toplumun medya biçimlerinin canlılığını mümkün kıldığını vurguluyor. Auslander, ayrıca internetteki canlılık olarak, çağrı veya kısa mesaj yoluyla sürekli iletişim halinde olan bir grup arkadaşın, kullanıcıların bir arada var olması hissinin de sosyal canlılık olarak sayılabileceğini dile getiriyor.
VAKTİYLE SEYİRCİ BİLDİKLERİMİZ
Bu tiyatrodaki büyük farkı gösterir: Burada kolektifin tüm bölümleri aktif ve iletişim halinde sunulmaktadır. Kanal tek bir yönde gitmiyor. Bir yandan, dijital dünya o kadar hızlı ki dijital anlatıların “çağdaş” olması gerekiyor, diye dile getiriyor Fabian Raith, “Home Ofis Tiyatro” başlıklı bir blog yazısında. “Olaylara hızlı tepki vermeli ve anlatıdaki özgürleştirilmiş alanlarla akut gündelik olaya yer vermeli”. Canlılık, çağdaşlık olarak düşünülmüştür. Ancak Raith’e göre tiyatro, hikâyelerini kendi başına anlatma dürtüsünden de kurtulmalı: “Artık önemli olan, sanatçıları bir kahraman yolculuğuna göndermekle ilgili değil. Bu yolculuğu artık dijitalleşmiş tiyatro aracılığıyla seyirci yapmalı, aynı zamanda geriye dönebilerek yolculuğuna yön verebilmeli “
Böyle bir tiyatro, Korona krizinden çok önce de vardı. Küçük ve bağımsız sahnelerde “katılım” anahtar kelimesi altında incelenmişti. Bu, tiyatro metinlerine değil, bilgisayar oyunlarına dayanır. Sanatçılar tarafından değil, farklı mecralardaki uzman kişiler tarafından yapılır. Büyük salonları sandalyelerle doldurmak gerekmez, hazır olan ve bu deneyimi paylaşmak isteyen oyun arkadaşları için sorumluluk üstlenmek gerekir. – “Vaktiyle seyirci bildiklerimiz ‘‘seyirci‘‘idiler” (Jay Rosen)
Genellikle “interaktif tiyatro” olarak nitelendirilen bu dâhil olma ve katılım sanatı tiyatronun özelliklerini gözden kaçırmadan, medyadaki gelişmelere ayak uydurur ve bu nedenle yıllardır tiyatro için en ilginç yeni formatları geliştirmektedir. Krizde, bu tiyatro büyük olasılıkla “sosyal mesafe” ve canlı yayın üzerinden ulaşan yaşam belirtilerine rağmen, topluluk yaratmanın yollarını ve araçlarını buluyor.
Katja Grawinkel-Claassen, FFT-Düsseldorf’DA bir dramaturg ve çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisidir. Düsseldorf ve Potsdam’da Medya ve Kültür Bilimi okudu, gazetelerde ve radyoda serbest yazar ve tiyatro eleştirmeni olarak çalıştı ve bağımsız Alman-İsviçre tiyatro grubu Schauplatz International ile çalıştı. Twitter’da: @kgrawi
Geri bildirim: 17-30 Nisan 2020 Kültür-Sanat Gündemi Değerlendirmesi - artizan
Geri bildirim: 17-30 Nisan 2020 Kültür-Sanat Gündemi Haber Akışı - artizan
Geri bildirim: Türkiye’deki Üniversite Amatör Tiyatro Toplulukları ve Pandemi – BÜO