Gonca Çelik

Bugünlerde hepimizi eve hapseden pandemi Covid-19 birçok sektörü olduğu gibi tiyatroyu da büyük ölçüde etkiledi. Bu durum tiyatro emekçilerini ve tiyatro öğrencilerini virüsten kaynaklı problemlere yaratıcı çözümler üretmeye itti. Eğer bu problemleri üç temel başlık altında sıralamak istersek: sosyal mesafeyi koruyarak tiyatro yapabilmek, ekonomik problemler ve yapısal problemler olarak adlandırabiliriz.
Catherine Love, The Guardian’da 17 Nisan 2020’de yayınlanan “Stage presence: how drama schools adapted to the age of social distancing” [1] adlı yazısında tiyatro öğrencilerinin ve profesörlerinin sosyal izolasyona rağmen nasıl eğitimlerine devam ettiklerinden bahsediyor. Tiyatro eğitimi diğer bölümlerle karşılaştırılınca fiziksel olarak bir arada olmayı ve birlikte üretmeyi fazlaca gerektiren bir alan. Bu ortak üretimi devam ettirmek adına Rada öğrencileri bir haber bülteni üzerinden düşüncelerini paylaşırken, The Royal Conservatoire of Scotland, RSC at Home adlı dijital platform üzerinden öğrencilerini çeşitli yayınlar ve içeriklerle birbirine bağlı tutuyor. Okulları zora sokan durumlardan biri de bitirme performansları bahar ya da yaz dönemine giren öğrencilere çözüm bulmak oldu. Guildford School of Acting son dönemdeki öğrencilerin performanslarını paylaşmaları için online bir platform kurdu. Lamda’nın direktörü Sarah Frankcom, online yapılan bu eğitimler için “her şeyi online yapabilirmişiz gibi davranmaya gerek yok” derken aynı zamanda eğitimlerinin sadece bir kısmını dijital ortama aktardıklarının altını çiziyor.
Eğitimde yaşanan bu sıkıntıların yanında tiyatro emekçileri aynı zamanda ekonomik sıkıntılarla başa çıkmak zorundalar. Bugün İngiltere’deki tüm tiyatrolar kapalı ve pandeminin ne zaman biteceği belirsiz. Ne kadar Zoom ya da değişik platformlar üzerinden üretime devam etmeye çalışsalar da birçoğu bundan bir gelir elde etmiyor. Pitlochry Festival Theatre’de sanat yönetmeni olan Elizabeth Newman The Stage’deki 30 Mart 2020’de yayınlanan “Theatre has to re-imagine how we connect to people”[2] adlı yazısında kendi tiyatrosunda bu durumla nasıl başa çıkmaya çalıştığını anlatıyor. Çalışanların yüzde doksan beşini işten çıkarmak zorunda kalan Newman, çıkardıkları insanlara başka iş imkanları bulmak için çok uğraştıklarına değiniyor. Bu krize karşı bazı tiyatrolar oyunlarını ücretli internet kanallarına verdi. Yine de birçok iş şu an Youtube veya Vimeo gibi kanallar üzerinden ücretsiz ulaşılabilir durumda. Alice Saville, The Exeunt’ta 30 Mart 2020’de yayınlanan “The paradoxes of trying to make art during a pandemic”[3] adlı yazısında büyük tiyatroların oyunlarını, sonrasını düşünmeden ve gelecek dönemdeki izlenmelerini riske ederek online yayınlamalarının tiyatronun hem ekonomik değerini hem de sanatsal değerini düşürdüğünü savunuyor. Hatta bu tartışmayı bir tık ileri götürerek bu tür zamanlarda üretimin daha fazla olması gerektiğini savunan insanlara karşı Christopher Green’in, üretken ve aktif olma baskısına karşı durmayı vurgulayan No Show[4] adlı performansını ileri sürüyor. Çünkü üretken olmak aynı zamanda güvende hissetmeyi gerektirir. Ne ekonomik ne de fiziksel olarak güvende hisseden tiyatrocuları üretmeye zorlamak çok da sağlıklı durmuyor.
Bu alelacele ve online yapılan işlerle tiyatronun değerinin azaldığına inanan Alice Saville’nin aksine The Stage yazarı ve tiyatro seyircisi üzerine araştırmalar yapan Kirsty Sedgman, 31 Mart 2020’de yayınlanan “Embrace the power of digital theatre”[5] yazısında online yayınlanan tiyatroların orijinalleri kadar değerli olduğunu savunuyor. Kendi yaptığı araştırmaya atıfta bulunarak internet üzerinden seyredilen bir performansın seyirciler açısından canlı seyredilen kadar gerçekçi olduğunu iddia ediyor. Bir yandan online tiyatronun evde keyfini sürerken diğer yandan bu deneyimin ne kadar tiyatro “sayıldığını” sorgulayan seyircilere de bugünlerde dijital tiyatronun bize sağladığı, daha ulaşılabilir ve daha ekonomik sanat gibi avantajlarına odaklanmalarını tavsiye ediyor.
Peki tiyatro ve dijitalleşme ilişkisi sadece online yayınlanan tiyatrolardan mı ibaret? Ya da bu dijitalleşme bizi eve hapseden Covid-19’a mı bağlı? Jo Caird’in 2015 yılında The Space’de yayınlanan “When theatre goes digital”[6] adlı yazısına bakarsak İngiltere’deki tiyatrolar bundan beş yıl önce teknolojiyi kendi performanslarıyla birleştirmişler. Ve bu birleşim online olarak oyun yayınlamanın çok ilerisinde. Örneğin Fight Night adlı demokrasi hakkındaki bir oyunda seyirciler ellerindeki küçük konsollarla oy vererek oyuna dahil olurken, World Factory adlı oyunda seyirciler çalışanları işten çıkarıp değişik kararlar verebiliyorlar. Bunun yanında Shelter Me adlı performans kitle mesajlaşma sistemiyle hem dışardaki hem de içerideki seyircilerine mesajlar gönderiyor. Böylece seyirciler hem dijital alanı hem de fiziksel alanı deneyimlemiş oluyorlar. Hepsinin ortak noktası teknoloji performanslarında kullanırken seyirciye yabancılık hissettirmemeleri. Oyunların yönetmenleri bu yöntemleri özellikle seçtiklerini söylüyor çünkü bu teknolojiyi insanlar zaten kendi hayatlarında da kullanıyor. Bu yüzden tiyatro oyunu içerisinde mesajlaşmak ya da oy vermek seyirciyi hem oyuna dahil ediyor hem de daha samimi bir his veriyor. Sonuç olarak bazılarının iddia ettiğinin aksine tiyatroda dijitalleşme seyircinin performansı daha samimi ve gerçekçi bir şekilde deneyimlemesine yardımcı oluyor.
[1] Sahnenin Varlığı: drama okulları sosyal izolasyon çağına nasıl uyum sağladı
[2] Tiyatro, insanları nasıl birbirine bağlayacağı üzerine tekrar düşünmeli
[3] Pandemi Sürecinde sanat yapmaya çalışmanın paradoksları
[4] Gösteri yok
[5] Dijital tiyatronun gücünü kucaklayın
[6] Tiyatro dijitalleşince
Geri bildirim: Türkiye’deki Üniversite Amatör Tiyatro Toplulukları ve Pandemi – BÜO
Geri bildirim: Türkiye’deki Üniversite Amatör Tiyatro Toplulukları ve Pandemi - Mimesis Sahne Sanatları Portali